19 Ekim 2007 Cuma

Bilinmeyen Türkatalar*
Mehmet Ali Arslan
Kırgızistan ve Özbekistan’da yaşayan Türkatalar’ın
nüfusu yaklaşık 1.5 milyon, geçimlerini ise çiftçilik ve hayvancılıkla sağlıyorlar.
Tarihî süreç içerisinde yaşatılan Türk kavramının, millet adı olma geleneğinin, Orta Asya’nın
bu keşfedilmeyi bekleyen topluluğu tarafından Türkata olarak sürdürülüyor olması, bölgenin
yakın geçmişi dikkate alındığında ilgi çekici bir konu olmaktadır.
Türk adının tarih boyunca kullanılışı ve anlamı ile ilgili değişik görüşler ortaya atılmıştır.
Bilim âleminin genel kabulünü gören görüş ise Çin kaynaklarının Göktürkler çağına
yaklaştıkça Tiele kavramının Türk kavramıyla aynı olduğuydu. Çince Tiele sözünün Türk
kavramı olduğu noktasında, bütün Japon kaynakları birleşmişlerdir.1 Bu kavram zamanla aynı
soydan olan toplulukların siyasî adına dönüşmüş, geniş ve sürekli bir kullanım sahası
bulmuştur. Bilim âleminin ilgilendiği bir başka konu da Türk kavramının anlamı olmuştur.
Köktürkler döneminde bu adın millet adı olarak mı yoksa devlet adı olarak mı kullanıldığı pek
anlaşılamıyordu. Uygurlar döneminde ise Türk kavramı çoğu zaman “erk” karşılığı
kullanılmıştır. Uygurlar döneminde ikinci bir kullanım biçimi ise “güç” anlamı vermekteydi.
Kaşgarlı Mahmud döneminde de “güç” anlamında kullanım devam etmiştir.2
Çağımızın Türklüğe ve Türkoloji bilimine hediyesi olan bu topluluğun resmî dildeki adı
Türkata’dır. Bu ad bahsi geçen topluluğa kendileri dışındaki topluluklar tarafından verilmiş
bir ad olarak karşımıza çıkmaktadır. Kırgızistan Cumhuriyeti’nde bu topluluğun fertlerinin
kimliklerindeki milliyet hanesine Türkata yazılmasıyla birlikte, topluluk kendisini sadece
Türk adıyla adlandırmakta3 ve tabir etmektedir. Konuştuğumuz kişiler Sovyet Rusya
döneminde de kimliklerine Türk yazdırdıklarını söylemişlerdir. Bununla birlikte Özbekistan
Cumhuriyeti’nde yaşayan Türkatalar rejimin gereği olarak Kırgızistan Türkataları gibi
kimliklerindeki milliyet hanesine Türkata adını yazdıramamaktadırlar. Türkata adı konusunda
dikkatimizi çeken bir nokta da, derleme yaptığımız ve konuştuğumuz her kişinin “biz
Türkata’nın çocuklarıyız, bunun için kendimize Türk diyoruz” demeleriydi.4 Bahsedilen
Türkata bizde, tarihte yaşamış ve kendinden sonra gelenlere adını vermiş bir ilk ata hissi
uyandırmıştır. Bu toplulukta, diğer bazı Türk topluluklarında görülen yedi ata geleneğinin
olduğunu da yine derlemelerimizde görmüş bulunmaktayız.5
Türkataların kendi soylarının asilliğiyle, yüceliğiyle ve saflığıyla ilgili söyledikleri dikkat
çekicidir.6 Derleme yaptığımız kişilerden Kumru Alimova, Türkataların uruğları arasında
Kuvakalmak adlı uruğun bunların içinde en asili olduğunu ifade etmiştir. Türkata Türklerinin
içerisinde diğer tüm Türk topluluklarında olduğu gibi bir boy-uruğ-soy sistemi olduğunu yine
derlemelerimizde gördük. Bu boy-uruğ ve soy adları ise gerçekten dikkat çekicidir. Bu boyuruğ-
soy adlarından bazıları şöyle:
1: Kuvakalmak
2: Kelakça (kalakça)
3: Keller
4: Maydakeller (Medekeller)
5: Kettekeller
6: İtkaynatar
7: Geregürü
8: Bengi
9: Görgesığmas
10: Karakonas
11: Alibey
12: Tüyeçi
13: Tüyemoyın
14: Ballas
15: Elemen
16: Yapalak
17: Cindiler
18: Kalabaysal
19: Bayhalvay
Derlemelerimizde bu boy-uruğ-soyların bazılarının bu adı alışıyla ilgili hikâyelerinin
olduğunu da tespit etmiş bulunuyoruz.
Bengiler: Bengiler’e nargile ve sigara içip; nas7 attıkları için bu adın verildiği
söylenmektedir.8 Bengi sözünün de zaten Türkata ağzında nargile anlamına geldiğini
derlemelerimiz esnasında öğrenmiş bulunuyoruz.
Keller: Keller’e bu adın verilmesinin sebebi ise çok kavgacı olmalarından
kaynaklanmaktadır.9
İtkaynatar: Kurut yapmak için yoğurt kaynatılırken, kazanın içine dalaşan itler düşerler. Bu
olaydan sonra bu mahalde yaşayanlara İtkaynatar adı verilir.10
Karakonas: Eskiler dağa giderken çanaç adını verdikleri bir tür tuluma yağ ve pişirdikleri
yiyecekleri koymuşlar ama çanaçtakiler “tulumdakiler” erimiş. Bu olaydan sonra bu topluluğa
yağlı çanaç Karakonaslar denmiş.11
Türkataların müstakil siyasî bir tarihlerinin ve devlet yapılarının olamadığı bilinen bir konu
olmakla birlikte, tarihte hangi siyasî yapının içinde bulundukları ve rollerini bilmiyoruz. Diğer
Türk toplulukları gibi bölgenin Rus hâkimiyetine girmesiyle, onlar da bu siyasî yapının içinde
bulunmuşlar, arkasından gelen Kırgızistan ve Özbekistan’ın bağımsızlıklarıyla, akraba
toplulukların siyasî birlikleri altında yaşamayı sürdürmüşlerdir.
Türkataların tarihleriyle ilgili henüz ele geçmiş bir yazılı kaynağın olmayışı, bu konunun
aydınlatılmasını oldukça zora sokmaktadır. Şu anda, elde bulunan en güvenilir bilgiler kaynak
kişilerin söyledikleridir. Türkataların tarihi konusuna öncelikle yaptığımız derlemelerden
örnekler vererek işe başlayacağız. Bu konuda ilk dikkat çekici açıklama ata yurtlarıyla
ilgilidir. Derlemelerimiz neticesinde Türkatalar, kendi ata yur larının Tacikistan’a bağlı,
Afganistan ile Tacikistan’ın ortasında diye tabir ettikleri Oratepe’nin Korgantepe adındaki bir
mahali olduğunu söylemişlerdir. Daha sonra ise atalarının göç ederek Küle (Hocavat) adlı
mahale geldiklerini ve burada yerleşip, çoğalıp, dağıldıklarını söylemişlerdir. 12 Derleme
yaptığımız Takir Süyinov, atalarının bu yeri “küle” dönemlik kullanım için seçtiklerini;
baharda burada durduklarını, daha sonra ise Özgen şehrinin üst kısmında Köllik İngiçke adlı
dağlara hayvanlarını yaymak için çıktıklarını söylemiştir. Adı geçen mahale, ilk göçen üç
kişiden bahsedilmektedir. Bunlar İslâm Serker, Özgen Baba, Halife Baba adlı kişilerdir. Bu
konuyla bağlantılı olarak derlemelerimizde gördüğümüz önemli bir husus, Özbekistan’da
kendini Türkata sayanların bu atalardan çoğalıp, Özbekistan’a göç ettikleri; başka bir deyişle
zamanla Özbekistan’a yerleştikleridir. Bahsi geçen Oratepe hakkında bir kaynak kişinin “orası
Türklerin başkenti imiş” demesi de dikkat çekicidir.13 Derlemelerimiz esnasında yine ilgi
çekici bir nokta, Türkataların atalarının Tacikistan’ın Oratepe mahaline Türkiye’den göç
ettiklerini, daha sonra buradan yine Türkiye’ye geri döndüklerini söylemeleridir. Bu göç
olayının 1800’lü yıllarda gerçekleştiğiyle ilgili bir şeyler duyduklarını, yalnız şimdi
hatırlayamadıklarını da söylemişlerdir.14 Bu bahisle ilgili bir başka kaynak kişi ise atalarının
savaş sebebiyle Türkiye’den gelmiş olduklarını, gelenlerin geri dönmüş olmasına rağmen, bir
bölümünün Orta Asya’da kalıp dönmediğini, bu gelişin ise 1812 yılında olduğunu söylemiş
ve kendi dedesinden altı göbek önceki atalarının geldiğini, dedesinin ise şimdi 81 yaşında
olduğunu aktarmıştır.15 Derleme yaptığımız bir başka kişi ise, tarihte Türklerin bir kervan ile
bahsi geçen bölgeye gelmesinden bahsetmektedir.16 Yalnız bu konuya tamamıyla
hatırlayamadığı gerekçesiyle açıklık getirememiştir. Kırgızistan’daki Türkata tarihini,
tarihlendirmek açısından birazdan aktaracağımız bilginin de önemli olacağını
düşünmekteyim. Bir kaynak kişi İslâm Serker ve Özgen baba adlı şahısların ağabey-kardeş,
Özgen Baba’nın oğlunun adının ise Kara Balta olduğunu ve Kırgızistan’ın Oş bölgesinin
Karasu ilçesine bağlı Aktaş köyünün mezarlığının, bu kişinin topraklarından bölünen arazi
üzerine kurulduğunu, bu mezarlığa ise ilk olarak 106 yaşında ölen İslâm Serker’in
gömüldüğünü söylemiştir.17
Türkata coğrafyası konusu da net olmayan konuların başında gelmektedir. Bu bölümde yine
yaptığımız derlemelerden yararlanarak Türkata Coğrafyasını genel hatlarıyla çizmeye
çalışacağız. Daha önce Türkataların Oratepe adlı bölgenin, Korgantepe adlı mahalinden göç
ettiklerine dair ifadeleri aktarmıştık. Bu mahalin yayınlanan Orta Asya etnik haritalarında,
birbiri ile iç içe geçmiş Özbek ve Tacik unsurların nüfus sahaları olduğu açıkça
görülmektedir. Çağdaş Türkata Coğrafyası konusunda derleme yaptığımız şahıslar,
Türkataların dağda, şehirde ve hatta çölde bile olduklarını genel bir tabir olarak
kullanmışlardır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Tacikistan’ın Oratepe mahalinden bir göç sonucu
Kırgızistan’a, buradan da Özbekistan’a dağılan Türkatalar Kırgızistan ve Özbekistan’da genel
bir tasnif ile özellikle Oş, Celâlabad ve Andican gibi büyük şehirlerde yoğun olarak
yaşamaktadırlar. Aşağıda ulaşabildiğimiz ilçe, köy ve kasaba gibi yerleşim birimlerinin
adlarını vereceğiz.
Celâlabad (Kırgızistan): Yengi Dikan, Blaga Veşinka, Akvaş, Kızıl Bayrağ, Hevze, Kızıl,
Türkabad, Boztışkan, Taştak, Arhangil, Orta Azya, Varaşılık, Tarambazar, Töş, Sedde
Kamışvaşı, Ladınkara, Türkevas, Taş Bulak, Cergesal, Bazar Korgan, Növken, Suzak,
Aravan.18
Oş (Kırgızistan): Karasu, Ertes, Neriman, Telman, Teşiktaş, Aktaş, Aravan, Özgen, Kurşab,
Nokat, Kızılkaya, Özg_riş, Bazarkorgan, Kayrat, Bostan, Zeryer, Ayu.
Andican (Özbekistan): Bulağbaşı, Karakorgan, Aseke, Kül, Çirmanbulağ, Kayrağaç,
Niyazbatır.
Türkataların nüfuslarının tamamıyla tespiti hem önceki rejim, hem de şimdiki Özbekistan
rejimi yüzünden pek mümkün değildir. Bunun bir diğer sebebi de bu topluluğun 1994 yılına
değin19 kendilerine ait bir kurum veya kuruluşunun olamayışı ve nüfus tespiti konusunda tam
bir çalışmanın yapılamayışındandır. Bununla birlikte Kırgızistan’ın bağımsızlığından sonra
1994 yılında kurulan Türkata derneğinin yaptığı kısıtlı bir çalışma mevcuttur. Bu çalışma ise
sadece Kırgızistanlı Türkataları kapsamaktadır. Türkata derneğinin Celâlabad sorumlusu ile
2004 yılında yaptığımız derlemede Türkataların nüfusuyla ilgili bize verdiği bilgiye göre,
Celâlabad eyaletinde 52 binin üzerinde Türkata yaşamaktadır ve Kırgızistan’ın tamamında
200 bin civarında Türkata olduğunu tahmin etmektedir. Bu veriler tahminden ibaret olup,
2004 yılı itibariyle düşünülen rakamlardır ve sadece kimliğinde Türkata yazanları
kapsamaktadır.20 Fergana gazetesinde yayınlanan bir yazıya göre Kırgızistan Türkatalarının
nüfusu 144 bin kişiden ibarettir. Oş eyaletinde tespit edilebilen 77 bin, Celâlabad eyaletinde
tespit edilebilen 67 bin Türkata Türkü yaşamaktadır. Dağılım şöyledir:
Oş eyaletinde:
1: Aravan ilçesinde 31 bin
2: Özgen ilçesinde 35 bin
3: Karasu ilçesinde 16 bin
Celâlabad eyaletinde:
1: Bazarkorgan ilçesinde 15 bin
2: Suzak ilçesinde 52 bin
Daha güncel bir bilgi ise Türkataların nüfusu yaklaşık bir buçuk milyon civarında olduğu
yönündedir.21 Bu sayı eğer yanılmıyorsak kimliğine Türk yazdırmayanları da kapsamakta ve
Özbekistan Türkatalarını da içine almaktadır. Sovyet Rusya döneminde de, Kırgızistan ve
Özbekistan’ın bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra da, özellikle okul, iş gibi nedenlerle
kimliğine Türk yazdırmayanlar çoğunluktadır. Özbekistan’daki Türkata nüfusunu tayin
etmek, rejim nedeniyle oldukça zordur.
Türkatalar Kırgızistan ve Özbekistan’ın özellikle Oş, Celâlabad, Andican gibi büyük
şehirlerinin ilçe ve köylerinde toplu halde yaşamaktadırlar. Türkatalar toplu olarak yaşadıkları
mahallerde, kendilerinin de derlemelerimizde ifade ettikleri gibi hayvancılık ve çiftçilik ile
geçimlerini sağlamaktadırlar. Yine kendi ifadeleri ile hayvancılık ve çiftçilikte civardaki
topluluklar içinde meşhurdurlar.22 O kadar ki, Aravan ilçesinde yaşayan beş Türkata Türk’ü
“Sovyetler Birliği Kahramanlığı” unvanı ile çok iyi pamuk yetiştirdikleri için
ödüllendirilmişlerdir. Yine Türkatalar tarihte atalarının yaylak-kışlak yaşam tarzına uygun
hareket ettiğini söylemektedirler. Derlemelerimizde, Basmacı hareketinin başarısızlıkla
sonuçlanmasından sonra Rus’ların bölgede kolhoz kurduklarını tespit etmiş bulunuyoruz.23
Tahminimiz odur ki Türkatalar da bu dönemlerde tam anlamıyla yerleşik hayata geçmiştir.
Türkataların hepsi köylü ve çiftçidir gibi bir tasnif tabiî ki mümkün değildir. Türkata’lar
içinde yüksek öğrenim görmüş kişiler de vardır. Özellikle son yıllarda Hoca Ahmet Yesevî
Üniversitesi’nin ilgisi ve çalışmaları neticesinde bu üniversitede 100’ün üzerinde Türkatalı
genç eğitim görmektedir. Türkatalar arasında bulunduğumuz günlerde ve derlemelerimizde
dikkatimizi çeken bir ayrıntı da haftanın günlerine verdikleri adlar idi. Türkatalarda haftanın
günleri iki türlü adlandırılmaktadır: Bunlardan birincisi bölgenin geleneğine uygun olarak
Farsça ve Arapça kökenli kelimelerle yapılan adlandırmalardır. Bu forma şöyledir:
Düyşembe: Pazartesi
Seyşembe: Salı
Çarşembe: Çarşamba
Peyşembe: Perşembe
Cuma: Cuma
Şembe: Cumartesi
Påzar: Pazar
Haftanın günlerini adlandırma noktasında ilk dikkat çeken unsur Pazar gününe verilen adın
aynı Türkiye Türklerinde olduğu gibi olmasıdır. Oysa bölgede yaşayan Türk topluluklarının
hiçbiri haftanın yedinci gününü “Pazar” diye adlandırmamaktadır. Haftanın günlerini diğer
adlandırma biçimine gelince, o da şu şekildedir:
Birinçi kün: Pazartesi
Ekinçi kün: Salı
Üçünçü kün: Çarşamba
Törtinçi kün: Perşembe
Beşinçi kün: Cuma
Åltınçı kün: Cumartesi
Yettinçi kün: Pazar
Belki de yeni denilebilecek bir keşif neticesinde varlığından haberdar olduğumuz Türkataların
dili konusu, şimdiye değin merak edilegelmiş esrarlı bir konudur.
Bu toplulukla ilgili her konuda olduğu gibi konuştukları ağız ile ilgili de birçok öngörüş ileri
sürülmüş, yalnız şimdiye değin bu konuda her hangi bir eser meydana getirilmemiştir.
Ortaya atılan öngörüşlerden belki de en ciddisi, edebiyatımızda esrarını hala koruyan ve
“Karışık Dilli Eserler”24 diye bilinen eserlerin bu topluluğun mensupları tarafından yazılmış
olduğudur. Başka bir öngörüş ise bu topluluğun konuştuğu ağzın, Türk dili içinde ayrı bir
lehçe olmayıp yaşadıkları bölgedeki ağız ve şiveleri kullanmakta oldukları, bulundukları
coğrafyadan dolayı Kırgızistan’a yakın olanların Kırgız lehçesine yaklaşan ama esas itibarı ile
Özbekçe olan iki lehçe arasındaki geçiş ağzı ile konuştuğudur.25
Sonuç Yerine
Türkata ağzının gramer özellikleri adlı bitirme tezimiz sonucunda, her şeyden önce gördük ki
çok az bilinen bu topluluğun yeterince araştırılması Türkoloji ile ilgili birçok konuya ve
soruna ışık tutacaktır.
Türkata Türklerinin ata yurtlarıyla ilgili verdikleri bilgilerden Tacikistan’ın Oratepe ve
Kurgantepe mahallerinin, Tacikistan sınırları içinde birer yerleşim birimi olduğu bölge
haritalarında açıkça görülmektedir. Orta Asya etnik haritası incelendiği takdirde bahsi geçen
mahallerin Özbek nüfusun yerleşim birimi olarak belirtildiği görülecektir. Biz bu bilginin
yanlış bir bilgi olabileceğini, Türkataların konuştukları ağızdan dolayı Özbek olarak
nitelendirildiklerini ihtimal dâhilinde görmekteyiz. Daha geniş bir coğrafya çalışması
yapıldığı takdirde bahsi geçen Oratepe ve Kurgantepe mahalleri haricinde de bölgede Türkata
nüfusunun tespit edilmesi muhtemeldir. Türkata Türklerinin yaşadığı mahallerden
Özbekistan’ın Andican eyaleti sınırları içerisinde de Korgantepe adlı bir yerleşim birimi
bulunmakla beraber, biz bu adın bahsi geçen bölgeye derlemelerde anlatılan göç olayından
sonra ata yurttan göç edilip yerleşilen mahal ile benzemesi neticesinde ve Türklerde yer adları
verme geleneğine uygun olarak verildiği kanısındayız.
Cenaze merasimleri ile ilgili yaptığımız derlemelerde Türkata kadınlarının cenaze esnasında
yüzlerini tırnaklarıyla yırtarak kanatmaları, aklımıza eski Türklerde yapılan cenaze törenlerini
getirmektedir. Türkata kadınları cenaze esnasında sadece yüzlerini yırtarak kanatmayıp, aynı
zamanda saçlarını da yazıp ağlamaktadırlar.
Derlemelerimizde bahsi geçen boy-soy ve uruğ adlarından Yapalak ve Ballas’ın ana boy,
kalanlarının ise daha alt birimler olarak tabir edebileceğimiz soy ve uruğ adları olduğu gayet
açıktır. Bu, soy ve uruğ adlarından Bengi’nin Türkçedeki sonsuzluk anlamındaki kelime
olmadığı, anlatılan hikâye ile gayet açıktır. Türkçedeki sonsuzluk anlamındaki bengi sözünün
aksine, bu kelime Farsça kökenli olan ve esrar anlamı veren bengi sözünden başka bir şey
değildir.
Türk adının anlamı ile ilgili şimdiye değin birçok anlamlandırma çalışması olmuş ve değişik
görüşler ortaya atılmıştır. Türkata Türkçesindeki “Türküg” sözünün bu anlamlandırma
çalışmalarına yeni bir boyut kazandıracağı kanısındayız. Bizce “Türküg” sözü Türk+kök
kaynaşmasıyla oluşmuş bir kelime olup, Türkata Türkçesindeki anlamından da
anlaşılmaktadır ki bu söz yükseği, en yüksek mevkii ve tüm yardımcı öğelerin onda birleştiği
bir noktayı belirtmek için kullanılmaktadır.
Türkata Türkçesinde dikkat çekici diğer bir özellik “köp” sözünün, aynen Köktürkçe
metinlerde olduğu gibi “kop” formasıyla birlikte kullanılmasıdır.
Türkata Türkçesinde kullanılan, ilgi hâli eki “nI” Çağatay Türkçesinde bulunan ikinci şekil
ilgi hâli eki “nI”26 ile aynı olup, bu özelliğin diğer tarihi Türk lehçelerinde görülmemesi, sıfat
fiil ekinin “–gAn” olmakla birlikte, nadiren “mIş” ekinin de kullanılması, bazı kelimelerde
Harezm Türkçesinde olduğu gibi g>w değişmesinin görülmesi, I. kişi “men” ile birlikte “ben”
formasının da nadiren kullanılması, Türkata Türkçesinin diğer bir özelliği olan “bar” sözünün
sıkça Türkiye Türkçesinde olduğu gibi “var” formasıyla birlikte kullanılması,
derlemelerimizde sadece bir örnekte karşılaştığımız k>g değişmesinin mevcut olması, bir
örnekte karşılaştığımız ol- fiilinin Türkata ağzını daha da ilginç hâle getirdiğini
düşünmekteyiz. Tüm bu bilgilerden yola çıkarak Türkata Türkçesi bölümünde saydığımız
teorilerden Karışık Dilli Eserleri bu topluluğa mensup kişilerin yazdığı görüşü ağır
basmaktadır ve bunun olabileceği muhtemel görülmektedir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Türkata Türkçesi çağdaş Türk dilinin ortak değeridir. Yaptığımız
bitirme tezi sonucunda gördük ki, çağımızın Türkoloji’ye hediyesi olan bu topluluğun daha
geniş araştırılması Türklük Biliminin bazı sorunlarına ışık tutacak ve soruların yanıtlarını
bulmamıza yardımcı olacaktır.,

Hiç yorum yok: